Yıllar önce Berlin’de bir kafede oturuyorum.
Arkadaşlarla kâğıt oynayıp eğleniyoruz. Birden dikkatimi bir kişi çekti, masadan kalkıp arkadaki barmene gidiyor, bir içecek alıp tekrar masasına oturuyor. Karşımda oturan Nuri abime, “Abi bu Erkin Koray değil mi?” dedim; evet, o dedi. Hemen garsonu çağırdım, o kişi bir daha masadan kalkmayacak, ne istiyorsa masasını donatmasını söyledim. Garson, “Ne oldu, o kim?” dedi, tabii Erkin Koray’ı tanımıyor.
Neyse, masa donatıldı, kadehler kaldırıldı, birkaç dakika sonra çok sevdiğim Muhittin Paydaş içeri girdi. Muhittin Paydaş ünlü İskender Paydaş’ın babası. Aralarında beni işaret ederek bir şeyler konuştular.
Hep beraber bir masaya oturduk, Erkin Koray gibi bir değerin anılarını dinliyoruz.
Muhittin Paydaş beni ve Nuri İşaret abiyi göstererek, “Bu arkadaşlar birkaç nefes çalsın da dinleyelim,” dedi.
Nuri abiyle bağlamaları akort ettik, başladık nefesleri seslendirmeye.
Bir, iki, üç derken muhabbetimiz iyice koyulaştı.
Bir ara biz müziğin ritmine o kadar çok dalmışız ki Erkin Koray’ın derin bir oh çekmesiyle, “Abi nasıl hoşuna gitti mi?” dedim.
Erkin Koray; “Hoşuma gitti mi, ne kelime. Ben Ankara’ya TRT’ye gittiğim zamanlar Ali Ekber Çiçek sazını alır böyle muhabbetler ederdik. Yıllar sonra aynı duyguyu bana Berlin’de yaşattınız gençler,” dedi.
Muhittin Paydaş abi çok şakacıdır, şaka yollu Erkin Koray’a, “Oğlum Erkin, bak da müzik gör.
Ben bunları dinleye dinleye şimdi şair oldum,” dedi.
Bu güzel anıyı sizlerle paylaşmak istedim. Ali Ekber Çiçek ve Erkin Koray, devriniz daim olsun. Sevgili Muhittin Paydaş abime ve Nuri İşaret abime de sağlıklı ömürler diliyorum.